“...Törende biri Trabzonsporlu, biri Beşiktaşlı, biri F.Bahçeli, biri de G.Saraylı 4 çocuk, üstlerinde takımlarının formalarıyla sahneye çıkarıldı ve spiker onlara hayran oldukları oyuncuların isimlerini sordu. Fenerbahçeli çocuk “Semih” dedi, Galatasaraylı ufaklık “Arda”yı beğeniyormuş. Buraya kadar her şey normal... Ama sıra Beşiktaşlı çocuğa gelip, o da “Arda”nın ismini söyleyince salondakiler hem güldü, hem de şaşırdı. Zira herkes, üstünde siyah-beyaz forma olan o çocuktan da bir Beşiktaşlı yıldızın ismini söylemesini bekliyordu. Ama söylemedi. Aslında o çocuk, bir bakıma yaşıtı olduğu binlerce çocuğun sesiydi. Beşiktaş uzun yıllardır -sanırım İlhan Mansız’dan beri- çocukların mahallede top oynarken, adını söyleye söyleye koşturacağı, kendisiyle özdeşleştirip annesinin pazardan aldığı formasını sırtında yıllarca taşıyacağı bir yerli yıldıza hasret!...” *
( * Uğur Meleke’nin 02.07.2009 tarihli Nihat ne demek başlıklı yazısından alıntıdır.)
Geçtiğimiz haftalarda Diyarbakırspor karşısında İnönü’de alınan golsüz beraberliğin harap ettiği siyah beyaz sinirler oyundan alınan Nihat Kahveci’ye boşalırken içim cız etti ve bu yazıyı hatırladım. Endüstriyel futbolun yıllardır bilinçaltlarına pompaladığı başarı odaklı acımasız zihniyet son barikatı ne de güzel aşmıştı, anlaşılan buydu o protestodan. Doğru, kaybedilen iki puanın sorumlusu oydu. Çünkü kaleciyle karşı karşıya bir pozisyonu kaçırmıştı. Atsaydı 1-0’dı maç. Ve Beşiktaş hiçbir zaman bir Anadolu takımına maç vermezdi o skordan İnönü’de. Bu haftaki 3-2’lik Bursaspor mağlubiyeti mi ? O da Nihat’ın kornerde topu Tello’nun elinden almasından olmadı mı ? Futbol bu kadar basit işte. O golü atarsan, maçı alırsın. Üç puan daha alırsan şampiyon olursun. Ama bir Nihat Kahveci daha bulamazsın. Bulamıyorsun işte kaç senedir ? Altyapıdan çıkıp "kral yapma, kral ol"cular, her gittiği durakta "ben zaten doğuştan bunlardandım"cılar, kolunda Baba Hakkılar’ın kaptanlık pazubandı varken ezeli rakibiyle görüşen "amatör filozof"cular, siyah beyaz formayla hepi topu 3 – 4 maç (270 – 360 dakika) oynadıktan sonra nedense kendisine tapınma hareketi yapılması gereksinimi doğan "tonton Ailton"cular arıyorum derseniz ama, sus pus kalırım. Onlardan çok var, istemediğiniz kadar. Ama başka bir Nihat yok. İspanya’da en flaş yıllarını yaşarken, istese Boğaz’ın karşı yakasına çok çok basamaklı rakamlarla transfer olabilecekken bile, Futbol Mundial’da takım arkadaşı Pires’e "Şampiyon Beşiktaş" dedirten hani... Belki hatırlarsınız, 8 numaralı formasıyla bir evladımız vardı, eski geleneğimiz altyapıdan gelen.
Kaptanlık pazubandını Delgado’nun, Nobre’nin taşıdığı bir Beşiktaş’ta, Nihat’ın sahaya çıktığı her maç benim için 3-0 hükmen galiptir.
Yalnızca varoluşuyla, Beşiktaş’ın anlamını hatırlatan Kaptan’a ithaf olunur...
( * Uğur Meleke’nin 02.07.2009 tarihli Nihat ne demek başlıklı yazısından alıntıdır.)
Geçtiğimiz haftalarda Diyarbakırspor karşısında İnönü’de alınan golsüz beraberliğin harap ettiği siyah beyaz sinirler oyundan alınan Nihat Kahveci’ye boşalırken içim cız etti ve bu yazıyı hatırladım. Endüstriyel futbolun yıllardır bilinçaltlarına pompaladığı başarı odaklı acımasız zihniyet son barikatı ne de güzel aşmıştı, anlaşılan buydu o protestodan. Doğru, kaybedilen iki puanın sorumlusu oydu. Çünkü kaleciyle karşı karşıya bir pozisyonu kaçırmıştı. Atsaydı 1-0’dı maç. Ve Beşiktaş hiçbir zaman bir Anadolu takımına maç vermezdi o skordan İnönü’de. Bu haftaki 3-2’lik Bursaspor mağlubiyeti mi ? O da Nihat’ın kornerde topu Tello’nun elinden almasından olmadı mı ? Futbol bu kadar basit işte. O golü atarsan, maçı alırsın. Üç puan daha alırsan şampiyon olursun. Ama bir Nihat Kahveci daha bulamazsın. Bulamıyorsun işte kaç senedir ? Altyapıdan çıkıp "kral yapma, kral ol"cular, her gittiği durakta "ben zaten doğuştan bunlardandım"cılar, kolunda Baba Hakkılar’ın kaptanlık pazubandı varken ezeli rakibiyle görüşen "amatör filozof"cular, siyah beyaz formayla hepi topu 3 – 4 maç (270 – 360 dakika) oynadıktan sonra nedense kendisine tapınma hareketi yapılması gereksinimi doğan "tonton Ailton"cular arıyorum derseniz ama, sus pus kalırım. Onlardan çok var, istemediğiniz kadar. Ama başka bir Nihat yok. İspanya’da en flaş yıllarını yaşarken, istese Boğaz’ın karşı yakasına çok çok basamaklı rakamlarla transfer olabilecekken bile, Futbol Mundial’da takım arkadaşı Pires’e "Şampiyon Beşiktaş" dedirten hani... Belki hatırlarsınız, 8 numaralı formasıyla bir evladımız vardı, eski geleneğimiz altyapıdan gelen.
Kaptanlık pazubandını Delgado’nun, Nobre’nin taşıdığı bir Beşiktaş’ta, Nihat’ın sahaya çıktığı her maç benim için 3-0 hükmen galiptir.
Yalnızca varoluşuyla, Beşiktaş’ın anlamını hatırlatan Kaptan’a ithaf olunur...
4 yorum:
her ne kadar nihat evladımız olsa da sinirler de bir yere kadar dayanbiliyor.
nihat'a her zaman sahip çıkıyoruz ancak madem bizim evladımızdı neden sakatlanıp da tam işi bittiğinde geldi demekten de kendimi alamıyorum.
artık hayalperest olamıyorum evladımız yavrumuz diyemiyorum.
yürekten oynayadır evladımız,can hıraş koşturandır.
Nihatta bu çabayı göremiyorum ne yazık..ama yine de altyapımızın yetiştirdiği önemli değerlerdendir ve evladımızdır. öyleyse taraftar da baba misal sever de söver de..
son zamanlarda iyice artan egosunu bir kenara bırakmayı başarabilse herşey düzelecek aslında. ama yap(a)mıyor.
benim hala umudum var :)
BATU GOL, BOBO GOL, HAYDI BASTIR KARTAL NİHAT SENDE KOY,
NE FENER, NE CİMBOM, BU SENE DE YİNE BİZİZ ŞAMPİYON...
Nihat'a gösteremediğimiz krediyi alıp 5 maç kazanınca Yıldırım Demirören'e gösteriyor ya bu taraftar. Anlamıyorum, 60 tl verince maçta susma hakkını da yanında mı satın alıyoruz? Altan kardeşimizi kutluyorum, Nihat bu takımın baş tacıdır. Nobre hala lisanslı futbolcumuz iken Nihat isterse her maç kendi kalesine 5 gol atsın yine de baş tacımızdır.
Yorum Gönder