29 Ekim 2009 Perşembe

Efsane mi olacak hayal kırıklığı mı ?

Deivson Rogerio da Silva, ya da bilinen adıyla (daha doğrusu lakâbıyla) Bobo 2006 yılının soğuk Ocak ayında yaşamında ilk kez İstanbul’a ayak basıyordu. 21 yaşındaki genç Brezilyalı takımı Corinthians’tan başka hiçbir takımda forma giymemişti daha ve Tigana’lı Beşiktaş, onun ilk yurt dışı tecrübesiydi. 150 bin dolar civarında bir ücrete kiralanmıştı sadece, sonsuza dek dünyanın diğer ucundaki bu ülkede kalacak değildi ya ? Brezilya U-20 Milli Takımı’nda oynuyor olmasına rağmen, bu transfer medyada “Yeni bir fiyasko mu olacak” gibi temenniye benzer yorumlarla kutlanacaktı; “Her Brezilyalı O’nun kadar forvettir”! Ancak Bobo, takvimler 10 Şubat 2006’yı gösterirken, henüz ilk resmi maçında Diyarbakır deplasmanını boş geçmiyor ve siyah beyazlı formayla açılışını yapıyor, eleştirilerin yersizliğini kanıtlayacağının sinyalini veriyordu. (Not: Maçı 3-1 Beşiktaş kazanırken, siyah beyazlılar ligde 19 yıl aradan sonra Diyarbakırspor’u deplasmanda yenmiş oluyordu. Hatırlatmakta fayda var, bu 19 yılda yapılan maç sayısı ise 4. Ayrıca Beşiktaş’ın diğer 2 golünü kaydeden diğer yeni transferler Tomas Jun ve Gökhan Güleç de siyah beyazlı formayla ağları ilk kez sarsıyordu). Çoktan kaybedilmiş 2005/06 sezonunun ikinci devresi Tigana yönetimindeki yeniden yapılanma sancılarıyla geçerken, ligi 3. bitiren Beşiktaş’ın tesellisi Bobo’nun da golleriyle önemli katkı yaptığı ve finalde 3 Mayıs 2006’da İzmir’de Fenerbahçe karşısında alınan 3-2’lik galibiyetle taçlanan Türkiye Kupası serüveniydi.

Yeni sezon başlarken Beşiktaş camiası, Bobo konusunda tam bir ikilemdeydi. Boğaz’ın öte yakasından bedelsiz olarak alınan Nobre’nin de varlığı, “Bobo geri gönderilecek” düşüncesini akıllara düşürmüştü ki, gelecek vaadeden Brezilyalı’nın 2.5 milyon avro karşılığında bonservis bedeli ile birlikte transfer edildiği haberi geldi. Bu noktada Tigana’nın genç oyunculara verdiği önem, belki de Beşiktaş’ın şansı olacaktı. Henüz Kasım ayına gelindiğinde Bobo 11 gol kaydetmişti bile ve artık o siyah beyazlı taraftarların “yeni umudu”ydu. 2006/07 sezonu, 2’incilikle kapanırken, Tigana da göreve veda edecekti. Erciyesspor karşısında uzatmalarda 1-0 kazanılan kupa finalindeki golü, Bobo’nun belki de bir şükran borçlu olduğu Tigana’ya son hediyesiydi.

2007/08 sezonu Ertuğrul Sağlam ile 2-1 kaybedilen Süper Kupa finali ile başlarken, gol Bobo’dan gelecekti. O sezon Avrupa Kupaları’nda 4 gol kaydeden Bobo’nun (2 Sheriff, 1 Liverpool, 1 Marseille) efsanevi Liverpool zaferinde maçı koparan 80. dakika golü “Çok babasın Bobo” terimini futbol literatürümüze sokarken, Marseille karşısında galibiyeti getiren sayısı da gerçekten usta işiydi ve tribünlerin sevgisini bir kez daha tazeliyordu kendisine. Bu arada 2007 Ekimi'nde Trabzon deplasmanında 2-0 geriden gelip 3-2 kazanılan maçta Kara Kartallar’ın 3. golünü atan Bobo, hakemin 79’uncu dakikada Rüştü’yü haksız bir şekilde oyundan atması üzerine kaleye geçmek zorunda kalmış ve uzatmalarla birlikte 15 dakika bu mevkiide başarıyla görev yaparak Pancu’nun tahtına ortak olmuştu; “Trabzon Kaplanı Bobo” !

Şampiyonluktan uzak geçen tam beş sezon sonrası, 2008/09 sezonuna girilirken camia sabırsızdı. Bu arada, Bobo’nun sözleşmesi yenilenmiş ve ücreti artırılmıştı. Medyaya yansıyan “Gitmek istiyor”, “Bobo satılacak” haberleri tribünlerde Brezilyalı forvete karşı yavaş yavaş çatlak seslerin duyulmasına neden oluyordu. Zaman zaman savrukluğundan, zaman zaman maç seçmesinden dem vurulurken, yine de Bobo’nun geleceğinden ümitli taraftar sayısı çoğunluktaydı. Geçen sezonun devre arasında Holosko’nun da transfer edilmesi, Beşiktaş’ın hücum hattı için varyasyonlarını çok çeşitliyordu. Bu arada Bobo, Dunga tarafından Brezilya milli takımına da davet edilmiş ancak forma giyme şansı bulamamıştı. İşte tüm bu karmaşanın içinde başlayan sezon Beşiktaş için çok şeye gebeydi. UEFA Kupası’nda henüz 1. turda Metalist Kharkiv karşısında alınan 4-1’lik bozgun, siyah beyazlılarda teknik adamlık koltuğunu gençlikten tecrübeye devrediyordu; Mustafa Denizli Beşiktaş’ın yeni patronuydu. Ligin ilk devresi 6’ınclıkla kapanırken Bobo, ligde yalnızca 4 gol kaydedebilmişti. Ancak ikinci devre, kimsenin beklemediği şeylere sahne oluyordu. Bu periyotta oynadığı 25 maçta yalnızca 2 kez bileği bükülen Beşiktaş, 5 sezon aradan sonra 71 puanla şampiyonluğunu ilan ederken, İzmir’de kupa finalinde Fenerbahçe’yi 4 golle geçerek 8 yıl aradan sonra çifte kupaya ulaşan ilk takım oluyordu. Kupa finalinde kaydettiği 2 güzel golle yıldızlaşan Bobo, sezonu 19 golle tamamlayarak takımının en golcü ismi olacaktı.

Bobo, şu ana kadar attığı 65 golle Beşiktaş tarihinin gelmiş geçmiş en golcü yabancısı. Zago’nun önerisiyle Kara Kartallar’a kazandırılan oyuncu, üç buçuk sezonda 1 lig şampiyonluğu, 3 Türkiye Kupası, 1 de Süper Kupa sevinci yaşadı. Avrupa kupalarında attığı 7 golle, 9 gollü Pancu’ya 2 gol uzaklıkta ve o dalda da en golcü yabancı olması gayet olası. Görüldüğü gibi Bobo, maliyeti, yaşı ve istatistikleri göz önüne alındığında Beşiktaş tarihinin en iyi yabancılarından olarak görünüyor. Peki öyleyse, neden Bobo tartışmaları bir türlü dinmiyor ? “Beşiktaş’ın futbolcusu değil bu!” diyebiliyorsa bazı insanlar halâ, bu konuda Brezilyalı’nın da tamamen suçsuz olduğunu söyleyemeyiz. Bazen maç içinde kaybolması, 3 maç coşup 5 maç kayıpları oynaması, savrukluğu, konsantrasyon sorunu çözüm bekleyen negatif yönleri. Bu noktada, 8 milyon avroya kendisini satmaya çalışıp pazarlık 5 milyon avroya inince vazgeçerek oyuncuda kafa bırakmayan işbilmezlerin payını da verelim tabii ki. 2.5’a aldığınız ve kabul edelim ki yeri doldurulabilecek bir oyuncuyu satarak kâr etmek, kabul edebilebilir bir metod. Ancak bunu bir yöntem değil de ne amaçladığı belirsiz kişiler gibi yaparsanız, “8 veren olursa seni satarız” deyip sonra olmayınca “Haydi koçum sana çok güveniyoruz” derseniz, kulüp yönetmek olmaz bu.

Ve şimdi kötü bir haber; sezon sonunda Bobo’nun sözleşmesi bitiyor... Beşiktaş tarihinin en umut bağlanan yabancısı, elini kolunu sallayarak İstanbul'dan ayrılabilir önümüzdeki Haziran. Bobo, satılarak para kazanılmak istenen bir futbolcu mu yoksa 28-29'una kadar (ve belki de emekliliğine kadar) İnönü'de tutulacak çok sevilen bir sembol isim mi ? Buna karar verildikten sonra bu devre arası ya ilk alternatif gerçekleştirilmelidir ya da kontratı uzatılmalıdır. Yoksa potansiyel efsanemiz unutulmaz bir hayal kırıklığı olmaya çok yakın...

Hiç yorum yok: